İstanbul Dolu Yağışı

27.07.2017 günü İstanbul’da bir hava felaketi yaşandı. Güçlü yağmur ve rüzgarla başlayan yağış, fırtına, hortum ve bazıları 10-15 cm genişliğinde dolu yağışına dönüştü.

Bu dolu tanelerini, yaptıkları etki açısından dolu olarak değil meteor olarak nitelendirmek daha doğru olacaktır.

Binaların, yağışa bakan Güney cephelerinde hasar meydana geldi. Panjur ve camlar delindi. Dış cepheler hasar aldı. Üst katlar dahil su bastı. İstanbul’da bulunan neredeyse tüm araçların kaportası hasar gördü.

Çok sayıda kuş ve sokak hayvanı yaşamını yitirdi.

İstanbul’un tamamı bazı yerlerde metrelerce su altında kaldı. Deniz ve kara birleşti.

Çok sayıda ağaç yerinden söküldü.

İnsan değilse de hayvan can kaybı, yaralanma ve maddi hasar oldukça büyük.

Peki, bu olağanüstü durum medyada ne kadar yer buldu?

Bu olayın medyada günlük bir haber gibi işlenmesi, ne gibi bir felaketin geldiğinin ya anlaşılmadığının ya da görmezden gelindiğinin işaretidir.

İstanbul’da 10-15 cm genişliğinde dolu yağması sıradan veya tesadüf değil beklenmesi gereken bir olaydır. İstanbul’da yaşayan milyonlarca insanın yetkilerin bu olaydaki refleksine bakarak ürpermesi ve gelecek olaylar için önlem alması şarttır.

Meteorolojinin, bu kadar sürprize uğraması kabul edilemez. Güçlü yağış uyarısı yeterli değildir. Yağışın doluya dönüşmesi İstanbul’a varmadan önce bazı bölgelerde yaşandığı söylenmektedir. Güçlü her yağışın artık İstanbul için böyle bir felakete dönme olasılığı yüksektir. Çünkü Kuzey Ormanları katledilmiştir. Bu ormanlar, yarattığı hava dolayısıyla gelen fırtınaları göğüsleyip yumuşatırlardı. Zaten 27 Temmuz’da gelen fırtınanın ilk anlarında da şiddet alışılmışın biraz ötesindeydi. Ancak, karşısında bir engel bulmayan bu fırtına giderek güçlenip hortuma dönüştü.

27 Temmuz’da yağan meteor misali doluların nedeni öncelikle Kuzey Ormanları’nın katledilmesidir. Bilim insanlarının yıllarca süren uyarılarını hatırlayın.

Çengelköy’deki ünlü ulu çınar ağacı, onlarca yıllık yaşamı boyunca sayısız fırtına yaşamıştır. Bu yıkılış, çınarın yaşlılığının değil ne noktaya geldiğimizin işaretidir.

Densiz betonlaşma nedeniyle ağaçların köklerinin ilerleyip tutunacağı bir toprak altı bulunmamaktadır. Ağaç köklerinin toprağa tutunması toprak üstünde yapıların, yolların bütün kalmasını ve toprak altında erimenin oluşmamasını sağlar.

Toprağın betonla kaplanması, ormanların katledilmesi, altyapıların gelecek değil maliyet odaklı inşa edilmesi ve bundan halen ders alınmaması gelecekte daha büyük felaketler yaşanacağının işaretidir.

Bu dolu felaketi, bina, insan, hayvan, bitki ayırımı yapmamıştır. Bir sonraki de yapmayacaktır.

Zenginliğiniz ve sığındığınız yerin çok sağlam inşa edilmiş olması o sığınağın altındaki toprağın çökmeyeceğini garanti etmez. Bu yağışta 7. kattaki bir evin çift camı, panjuru kırılıyor ve evi su basıyorsa kentsel dönüşümün getirdiği sağlamlığın da bir yere kadar olduğu açıktır. Hiç kimse güvende olamaz.

Bu iklim değişikliğiyle ilgili 24 saat hiç durmadan yayın yapılması ve insanların doğaya yaptığı kötülüklerin durdurulması gerekir.

Ancak bu bilinçlendirme, felakete davetiye çıkaranların uyarılara kulak asmadığının ortaya çıkması ve ileriye dönük planlarının sekteye uğraması anlamına da gelir.

Şu anda yapılması gereken en acil iş, İstanbul’u ormanlaştırmaktır.

Ormandan başka hiçbir şey gelecek doğal felaketleri önleyemez.

Dünya atmosferini korumaya yönelik Kyoto Sözleşmesi’nin imzalanmamış olması durumun o an için anlaşılmadığı mazeretiyle geçiştirilebilir. Ancak küresel doğa felaketinin kapıyı yumrukla çaldığı sırada hala ağaç katliamı yapılıyor ve sadece Türkiye’nin, bölgenin değil tüm dünyanın iklimine olumsuz etki edecek Kanal İstanbul Projesi’nin yürürlükte olması açıklanamaz bir gayrettir.

Köprü veya havalimanına olan ihtiyaç tartışılabilir. Bu projelerin, geçtiğimiz günlerde yaşanılan felakete neden olduğu tartışılamaz. Önceki ve bugünkü hava olayları arasındaki net fark ormanların yok edilmesidir.

Ne köprüler ne de diğer yapılar, toprağı tutacak ağaç kökleri olmadan dayanamaz. Gözle görülür şekilde hava olayları yaşarken, bu yağışların köksüz başıboş kalmış toprağa indiğinden ve orada gözle görmediğimiz oyuklar meydana getirdiğinden kimsenin şüphesi olmasın.

1 hafta arayla önce sel sonra dolu felaketi yaşadık. Aşırı sıcaklar genelde peşinden aşırı yağış getirir. Bu döngü güçlenerek devam edecektir.

Süreç içinde, kurumların ne kadar liyakatle çalıştığı da sorgulanabilir.

Güçlü sağanak ve rüzgar geldiği ortada iken deniz ulaşımının neden devam ettiğinin cevaplanması gerekir.

Denizcilikte can ve mal emniyeti her şeyden önce gelir ve en ufak bir risk göze alınmaması gerekirken ve fırtına geldiği belli iken yolcu taşınmasına devam edilmiştir.

Bu davranış; olayları, bir yolcu motorunun alabora olmasına bir deniz otobüsünde can yeleği dağıtılmasına kadar götürmüştür.

Bu demektir ki artık insanların kendi güvenliği konusunda bilinçlenmesi gerekir.

Deprem, sel gibi doğal afetlerden korunmak için Türkiye acilen ormanlaştırılmalıdır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz