Stresli olayları önlememiz çoğu kez olanaklı değildir. Bu nedenle stresle başa çıkma yollarını öğrenip, günlük yaşamımıza uygulamakta büyük yarar vardır. Stresi iyi anlamak ve başa çıkma yollarını aramak, bunun üzerinde durmak sağlıklı bir yaşam için oldukça önemlidir.
Stres, modern insanın günlük yaşamının önemli bir parçasını oluşturur. Özellikle İstanbul gibi bir metropolde yaşayan bizler için birçok uyaran stres faktörüdür. Sabahleyin kalktığınızda suyun ya da elektriğin kesik olması, kaloriferin yakıt yokluğundan yanmaması ve bu nedenle evin soğuk olması, otobüs duraklarındaki izdiham, bitmek bilmeyen trafik sorunu, iş yerindeki sigara dumanı ve insanların sürekli hırçın bir tavır ve ses tonu içinde birbirleriyle konuşmaları, çalışma arkadaşlarınızla yaşadığınız iletişim problemleri, öğle yemeği için gittiğiniz lokantanın pisliği, garsonların kalabalığı, yemeğin geç ve soğuk gelmesi, akşam eve dönerken otobüste çektiğiniz sıkıntının üzerine uğradığınız bakkalın nezaketsizliği ve her şeyi biraz daha pahalı satması, evde çocukların hırçınlığı, eşinizle yaşadığınız gerilimler, özellikle sağlık alanında çalışıyorsanız bir hastanın kaybı, stres kaynağı olarak sürekli sizi etkiler. Bu günlük strese hastalık, ölüm, ayrılık gibi diğer olaylar eklenince, artık daha fazla dayanamazsınız ve strese bağlı önemli hastalıklar kendini göstermeye başlar.
Stresin nasıl bir olgu olduğu tüm bu durumlarla nasıl baş edeceğimizi bilmemiz açısından önemlidir. Bir organizma sürekli uyum yapma durumuyla her an karşı karşıyadır. Bireyin dış çevresindeki fiziksel koşullar ya da içinde bulunduğu sosyal ortamdaki psikolojik koşullar uyumu ya kolaylaştırır ya da zorlaştırır. Uyumun zorlaştığı anlarda organizma bedensel ve psikolojik olarak yorulmaya başlar. Dış çevredeki fiziksel koşullara basit bir örnek olarak havanın soğukluğu verilebilir. Hava soğudukça birey kendini korumak ve bir anlamda çevreye uyum yapmak için üstüne bir şeyler giymek, ya da daha sıcak bir ortama gitmek zorunluluğunu duyar. Psikolojik koşullara örnek olarak da üniversite giriş sınavlarına çalışan bir kimseyi düşünebilirsiniz. Sınava hazırlanma kaygısı, sınavda geçme veya kalma korkusu bireyde gerginlik yaratır. Bireyin, fizik ve sosyal çevreden gelen uyumsuz koşullar nedeniyle, bedensel ve psikolojik sınırlarının ötesinde harcadığı gayrete “stres” adı verilir.
Stresin üç döneminden bahsedebiliriz. İlk dönemi alarm tepkisidir. Bu dönemde otonom sinir sistemi gayet faal bir duruma geçer ve salgı bezlerini uyararak kana bol miktarda adrenalin ve onun etkisi altında ortaya çıkan diğer biyokimyasal maddeleri pompalar. Salgıların etkisi altında vücut alarm durumuna geçer ve ortaya çıkacak acil durumlarla uğraşmaya hazırlanır.
Stres veren uyarıcı ya da ortam devam ederse ikinci dönem ortaya çıkar. İkinci basamak direnç dönemidir. Bu dönemde organizma yapmış olduğu alarm tepkisini ortadan kaldırır, stresli ortama “bir tür uyum” yapar ve kandaki biyokimyasal maddeleri geri çeker. Organizma, sanki normal koşullar altında işliyormuş izlenimini verir. Ne var ki, gerçekte organizma yorulmaktadır ve içten içe direncini yavaş yavaş kaybetmektedir.
Üçüncü basamağı oluşturan tükenme döneminde beden artık stresin baskısına dayanamaz, direncini kaybeder, ilk alarm dönemindeki bazı belirtiler geri döner, hastalıklar ortaya çıkmaya başlar.
Stresin temelinde, insan algılamasının ve deneyimlerinin değerlendirmesi yatar. Bireylerin olayları anlamlandırışı, değerlendirişi ve yönlendirişi stresi azaltma veya çoğaltmada temel faktördür. Demek oluyor ki, stresler esas olarak insanın olayları değerlendirme ve çözümleme biçiminden kaynaklanır. Değerlendirmedeki bozukluklar ya da çözümleme yollarındaki çıkmazlar bizleri stresin ağına düşürmektedir.
Buket Eylem Doğan / Klinik Psikolog (Değerli katkısı için teşekkür ederiz.)