Her türlü hastalığa karşı en büyük güvencemiz doğuştan sahip olduğumuz bağışıklık sistemimizdir. Onun da güvencesi, hastalıklara karşı alacağımız maske, eldiven, dezenfektan gibi öncü tedbirlerdir. Ayrıca bağışıklık sistemimizi daima güçlü tutmamız bizi sağlıklı ve dinç tutacaktır.
Bağışıklık sistemimizin düşmanları dengesiz, yetersiz ve sağlıksız beslenme, yorgunluk olarak özetlenebilir. Bunlar içinde en başta yer alan sağlıklı beslenme için sağlıklı, kirlenmemiş bir toprağa ve suya ihtiyacımız olduğu tartışılmayacak kadar nettir.
Gözü dönmüş ve bilinçsiz betonlaşma, toprağın maden ocaklarına dönüştürülmesi gibi eylemler içtiğimiz yediğimiz besinlerin zehirlenmesine yol açmaya devam etmektedir.
Örneğin dünyanın en yüksek oksijen oranına sahip Kaz Dağları civarındaki bereketli topraklarda siyanürle altın aranıyor olması, bağışıklık sistemimizin ihtiyacı kaynakların yani o topraklarda üretilen sağlıklı tarım ürünlerinden, o coğrafyadaki endemik bitkilerden elde edilen eşsiz baldan mahrum kalmamıza yol açarak, bizleri Covid-19 dahil tüm hastalıklara karşı savunmasız bırakmaktadır. Bu tek ve çarpıcı örnek maalesef sayısız örnekle çoğaltılabilir.
Bu kirlenmeye karşı hiçbir şey yapamadığınızı düşünerek üzülmeyiniz. Doğanın tahrip edilmesine karşı o toprakları geri kazanmak için işi tamamen doğaya bırakmak gerekmiyor. Toprağı ağır metallerden temizleyen bitkiler var. Bunların kullanımı hem ekonomik hem de güvenlidir. Toprağı temizledikten sonra bitkiyi hasat etmek ve uygun şekilde hasat edilen bitkiyi imha etmeniz gerekir. Ziraat fakültelerinde bu konuda çok değerli çalışmalar olduğunu ve ihtiyacınız olan yardımı buralardan bulabileceğinizi unutmayınız.
Zehirlenmiş, kirletilmiş toprağı temizlemek için farklı yöntemler vardır.
Metal kirleticilerde kullanılan yöntemler; Fitoekstraksiyon, Rizofiltrasyon, Fitostabilizasyon
Organik kirleticilerde kullanılan yöntemler; Rizodegradasyon, Fitostabilizasyon, Fitovolatilizasyon
Bu yöntemlerden hangisinin bahçenize, tarlanıza uygun olduğunu mutlaka bir uzmana danışmanız gerekir. Her toprak, sahip olduğu bitki örtüsü, toprağın yapısı, kirlenme çeşidi, oranı ve bölgenin iklim koşuluyla birlikte değerlendirilmek zorundadır.
Altın madeni örneğinden ilerlersek, altın aramada ekonomik ve kolay olarak değerlendirilen siyanürün birçok çeşidi bulunmaktadır. İnsan vücudunda bile bulunan siyanür bileşikleri, insana zararsız miktarda kiraz, badem, kayısı, şeftali ve erik çekirdekleri, fasulye, patates, turp, lahana, şalgam, brokoli ve mısır gibi bitkilerde doğal olarak da bulunur. Ancak altın aramada kullanılan siyanür belli bir aşamada HCN adı verilen ölümcül bir forma dönüşmektedir. Bunun özel yöntemlerle imhası gerekmektedir ve temasından kaçınılmalıdır. İnsan vücudunda eser miktarda bulunan siyanürün zehirlenmesini kabaca, vücutta mevcut olan oksijenin taşınamayarak oksijen boğulması olarak tarif etmek mümkündür. Oksijenin en bol olduğu Kaz Dağları coğrafyasında siyanür zehirlemesi sonucu oksijenden boğularak ölmek oldukça ironiktir.
Tüm canlıların, yaşamlarının her anında kimyasal etkileşim içinde bulunan birer biyolojik sistem olduğunu unutmayınız. Bu kimyasal elementler belirli miktarda, belirli şekilde etkileşim kurmamızı dengeleyen de bağışıklık sistemleridir. Fazla elementi, bileşiği atar, zararlı olanı durdurur ya da zararsız bir bileşik haline getirir ve canlı olarak devam etmemizi sağlar.
Örneğini vereceğimiz bitkiler de kendi sistemlerinin ihtiyacı olan ancak bize zarar veren kimyasal maddeleri topraktan alarak yaşamlarını sürdürmektedir. Böylece hem onlar hem de biz hayatımıza devam edebiliriz.
Toprağı temizleyen bitkiler hiperakümülatör bitkiler olarak adlandırılır. Bu bitkiler; yaprak dal ve gövdelerinde toprakta bulunan metal oranından 50 – 500 kat daha fazla metal biriktirebilmektedirler. Böyle yaklaşık bilinen 450 bitki vardır.
Thlapsi, Urtica, Taraxacumofficinale, Chenopodium, Polygonumsachalase ve Allyssim gibi bazı hiperakümülatör bitkiler kadmiyum, bakır, kurşun, nikel ve çinko gibi ağır metalleri bünyelerinde biriktirme yeteneklerine sahiptirler.
Bunlar Bakır (Cu), çinko (Zn), demir (Fe), manganez (Mn), molibden (Mo), nikel (Ni), kobalt (Co) gibi metaller hayvan ve bitkilerin büyüme ve gelişimlerinde önemli derecede rol oynayan mikro besin elementleridir.
Erzincan Ilıç’ta meydana gelen ve ilk anda 9 çalışanın ölümüne neden olan cinayetin kurbanlarının sayısı sayılamayacak kadar çok olacaktır. Cinayet tanımının nedeni ölümcül siyanürlü toprağın belirlenmiş teknik şartların çok ötesinde bilerek istiflenmiş olmasıdır. Yaklaşık 10 milyon metreküp zehirli toprağın hemen yanındaki baraja siyanür bulaştırması ve Fırat Nehri yoluyla Basra Körfezi ve okyanusa ulaşması sadece zaman meselesidir. Bu ortamda insan en az zararı görecek ve bu suyu kullanan tüm canlılarda toplu ölümler izlenecektir. Bunun zararını en aza indirgemenin bir yolu örneğin Fırat Nehri boyunca, Basra Körfezi’ne kadar kavak ağacı dikmektir. Su ve topraktaki ağır metal ve zehri emen bu ağaçların daha sonra sökülüp özel koşullar altında imha edilmesi gerekir. Elbette bu çözümün başarıya ulaşması yıllar alacaktır ancak siyanürden kurtulmanın daha kısa ve ekonomik başka bir yolu yoktur.
Tüm canlıların oksijen kullanmaya ihtiyacı vardır ancak siyanür zehirlenmesi kandaki oksijeni kullanmamızı engelleyerek oksijen boğulmasına neden olur. Fırat Nehri boyunca nefes darlığı ve buna bağlı diğer semptomlar soluksuz kaldığınızda yaşayacağınız baş ağrısı, bulantı, halsizlik gibi belirtiler Ilıç’tan tüm gezegene çoktan yayılmaya başlamıştır. Bu facia tek başına, kıyametin bir an önce kopması için açıkça çaba gösteren karanlık sapkın bir zihniyetin, engel olunmaz ise neler yapabileceğinin en kritik örneğidir.